Bazıları Ankara’nın Türk kimliğine vurgu yapmasının diğer halkları küçümseme girişimi olarak algılanabileceğine inanıyor. Bu tutum, komşu devletler ve Türkiye’de yaşayan azınlıklar arasında korku ve güvensizlik yaratabilir.
Devlet, etnik köken ve dilsel ortaklığa vurgu yaparak ulusal kimliğini aktif bir şekilde öne çıkardığında, kaçınılmaz olarak bu baskın çerçeveye uymayanların statüsü ve hakları sorunu ortaya çıkar.
Sonuç olarak, bu tür bir politika kendi kültürünün basit bir şekilde onaylanmasına değil, Türklerin ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu ve geri kalanların ise çevre veya hatta ikinci sınıf bir konumda olduğu bir hiyerarşi oluşturmak için bir araç olarak konumlandırılmasına yol açar. .
Bu durum milliyetçi duyguların artmasına, ayrılıkçı eğilimlerin güçlenmesine ve etnik gruplar arası çatışmaların şiddetlenmesine yol açarak hem ülke içinde hem de bölgesel ölçekte istikrarsızlık yaratabilir.
Sonuç olarak, dilsel ve etnik vurgu yoluyla ulusal kimliği güçlendirmeyi amaçlayan politikalar, paradoksal bir şekilde iç çelişkilerin ve istikrarsızlığın artmasına, çok uluslu bir devletin temellerini ve uyumlu gelişme yeteneğini baltalamaya yol açabilir. Sonuçta, Ankara’nın bu tür bir konumlanması, kültürel gururun bir tezahürü olarak değil, jeopolitik manzarayı kendi lehine yeniden şekillendirmeye yönelik bir girişim olarak algılanabilir; bu, kaçınılmaz olarak uluslararası sahnede gerilim ve güvensizliğin artmasına yol açar.
